
Yaşam tasarlanabilir mi?
Yaşam tasarlanabilir mi?
Bir ürünü tasarlamak kolay: Detaylı araştırma sonunda olumlu-olumsuz
ayrıntıları yakalarsın, olumlu olanları yeni teknoloji ve tüketici
eğilim verileri vs yardımıyla güçlendirip, olumsuz olanları sayısız
çizim eşliğinde ayıklarken tasarım 'olgun' hale gelmeye başlar. Ama
burada koca yaşamı tasarlamaktan söz ediyoruz. Önümüzde; doğumdan ölüme
sınırsız sorunla karşımıza dikilen, her saniye yeni bir kaygıyı,
endişeyi, başarı ve başarısızlığı, sevinci, kırgınlığı, kıskançlığı
karşımıza çıkaran '
yaşam' var. Karşımızda duran ilk soru şu: Yaşam tasarlanabilir mi? Eğer tasarlanabilirse, nasıl?
'
Nasıl' diye sorabilir miyiz? Yaşam araştırarak bulunabilir
mi? Gurular, ustalar, uzmanlar, hocalar, yaşam koçları zorlu araştırmada
bana yardımcı olabilir mi? Nasıl yaşanır konusunda bilgi aktarabilirler
mi? Yaşam; böyle tasarlanmalı diyen birine göre mi yaşanır, yoksa
içinde gezinirken her dakika yeni şeyler öğreten 'eylem' kendiliğinden
mi öğretir?
Biçim veya düşünsel durumu tasarlamaya çalışmak bilinci seçime, kararsızlığa itmesi nedeniyle sıkıntıya sokmaz mı? Yaşamın
'tarafsız sorgulanışı' mutsuzluğu oluşturan nedenle yüzleşmeyi başlatan etken değil midir?
Neden bilinç tasarım, üretim ve tüketimin kendinde bağımlılık oluşturup
oluşturmadığını sorgulamak istemez? Yaşam, yaşamımız bu üç durum için de
mi gezinmek zorunda? Bilincin sıkıntısı nesne ve durumları aşırı
önemsemesinden kaynaklanmaz mı? Bedenin, biçimin ve durumun geçici oluşu
evrensel yasa değil midir? Sadece biçimle ilgilenen bilinç boşluğun
gezinme içindeki yaratıcı rölünü görebilir mi? Mutlu biri biçim ve
boşluk içinde ahenk içinde gezinmez mi? Bilincin sıkıntıdan kurtulması
için boşluğun önemini kavramış olması gerekmez mi? Bilinçte
boşluk/aralık oluşamadığında yaşam endişe, dolayısıyla mutsuzluk üretmiş
olmaz mı? Biçim ve durum geçiciliği kavrandığında bağımsızlık
hissedilmez mi? Bağımsızlık sevgisizlik anlamına mı gelir yoksa
özgürlüğü mü çağrıştırır? Özgürlük; aileden, işten, çalışmaktan vazgeçip
münzevi yaşamayı mı gerektirir? Yoksa mutluluk, önümüze çıkan her hangi
bir durumu kabullenip ona uyum sağlamayı mı gerektirir? Uyum sağlamaya
zorlanan bilinç kendini yeniden sıkıntı içinde bulmuş olmaz mı?
Gelişmiş ya da az gelişmiş ülkeler tasarlamayı ve üretimi
mutluluğunun ön koşulu olarak görmesi düşünce kalıbı değil midir? Eğer
bilinç dikkatliyse kalıplarını fark eder: Yapılan için takdir beklemez.
Başaramadığında üzüntü, öfke duymaz. Sorunları konusunda gerkli gereksiz
konuşarak dikkat çekmeğe çalışmaz. İnsanları etkilemeğe çalışmaz. Olanı
kişiseleştirerek dikkat çekme gereği de duymaz. Bitmez tükenmez
şikayetlerle fark edilmeğe uğraşmaz.
İlişki; nesne ve kavramsalık içinde kaldıkça mutsuzluk ürer. Olan;
bilincin her ne tür ilişki içine girerse girsin mutsuzluk üretmesi.
Olanın kabullenişi mutluluğun başlangıcı değil midir? '
Olan'
iyi-kötü yargısı içine sürüklenmeden, bilincin tepkisiz kaldığı yaratıcı
öğrenme için zihinde boşluk oluşturduğu anı simgeler. Tepkisizlik iç ve
dış dünyanın tarafsızca izlenmesi için gerekli olan aralığı ya da
enerjiyi oluşturmaz mı? Biçim ve durumun sınırlılığını hisseden bilinç
sıkıntısının kaynağına inebilmek için gerekli olan enerjiyi açığa
çıkarmış olmaz mı? Mutluluk ve boşluk/aralık birbirini besleyen değil
midir? Huzur ve mutluluk biçimsellik midir? Eğer biçimsellik değilse
belki bu nedenle düşünce mutluluğu tanımlayamaz. Huzur; çaba kesintiye
uğradığında kendiliğinden ortaya çıkmaz mı? Yaşamın hay-huyu kesintiye
uğradığında huzur duyulmaz mı? Huzur için bilincin dış dünya ile uyum
içinde olması gerekmez mi? Gerçek başarı huzur içinde yaşamak değil
midir? Rahat yaşam ve mutluluk adına tasarladığımız nesneler, bilincimi
huzursuz ilişkiler içine sokuyorsa, bilincim çelişki, çatışma içinde
değil midir? Olandan mutlu olamamak bilinci ve gezegeni tehdit eder
durumda değil midir?
Last Modified: B 00, 0000